27 Mayıs 2012 Pazar

OĞLANA HALLEYDE Bİ HALLER OLUYOR

Özellikle de arendi bölümünden birileri oradaysa...

oğlan derken esas oğlan canım; artık bu g.t oğlan mevzuunu kapatıyorum.

red kit ve papazın çayırı şaşkınlık içindeler. çünkü esas oğlan çok pozitif ve hatta çok şakacı.

demek ki yalnız kaldığı zaman içindeki şeytan ortaya çıkıyor, etrafta kendi geleceğini ilgilendirecek birileri varsa insan olmaya çalışıyor ve hatta beceriyor be..

ne haller olduğunu anlatamam, yaşamak lazım ama buyrun burda yapılmışı var
(el hareketlerine dikkat) :


24 Mayıs 2012 Perşembe

G.T OĞLANI NE DEMEK?




Şımarık için bu kelimeyi kullandığıma birden çok üzüldüm. O yüzden bunun iş hayatı terminolojisindeki anlamını açıklamam gerektiğini düşünüyorum.

“Zevkle çalışanı şevkle öperler”

İş hayatındaki g.t oğlanlarını tanımlayan bir numaralı deyiş budur ki bizimki de bu sözün hakkını fazlasıyla veriyor. Bu davranışın bilinç altındaki sebebini anlatan kelime “tehdit” tir. bkz. http://www.isinalmanyadaniyi.blogspot.com/2012/05/uzulmedim-desem-yalan-olur.html Aklını kullanan, işini yapan adamın ilerisi için ciddi tehdit olma olasılığı bulunurken, beyinsiz yalakalarda böyle bir risk bulunmamaktadır. Bunlar sorgusuz sualsiz her denileni yapmayı düstur edindiklerinden oğlanın başı da ağrımaz. Ara sıra beyinsizliklerinden iş ve zaman kaybına neden olurlar ama artık gülü seven dikenine katlanır.

Bir de bunları mutlaka biri geçmişte bolca öpmüştür, bunlar da öpülmekten zevk almaya başlamışlardır. Sonra bir gün ellerine fırsat geçtiğinde aynı taktiği uygulamaya çalışırlar, sanırlarki herkes kendileri gibi kuzu kuzu öptürecek, öyle olmadığını görünce bunu hazmedemeyip apışıp kalırlar ve saçmalamaya başlarlar, işte o sahneler görülmeye değerdir. Merak etmeyin bir gün mutlaka sizin de başınıza gelecek.

Diğer bir yavşaklıkları ise içerden bir muhbir belirleyip onun söylediği yalanlara göre strateji belirlemektir. Muhbir kendi çıkarları doğrultusunda yalanlarını anlatırken bunlar ağzını açıp dinler, sonra hızla muhbirin oyuncağı şeklinde kararlar alıp uygulamaya çalışırlar. Eğer bu saçmalıkları anlatacağınız ve sizi anlayacak bir üst amiriniz varsa şanslısınızdır. Yoksa çokça sabretmeniz gerekir, taa ki o kişi gelene kadar. Bu bekleme süresinde akıl ve ruh sağlığınız tehlikeye düşer, bu da kaderin bir cilvesi.

Çetecilikte de(mobbing) üstlerine yoktur. İçerden seçtikleri birkaç sivri zekayı çok güzel kullanırlar ki o seçilenler kendini faşonun sıcak kucağına bırakmakta bir beis görmezler ve bilmezler ki aslında kendilerine en büyük kötülüğü faşo yapıyor. Yıllar geçer bu sivri zekaların beyinleri gittikçe boşalır (tabii bunun farklı sebepleri de olabilir; bkz. http://www.isinalmanyadaniyi.blogspot.com/2012/03/miadi-dolanlar.html ) öbürünün beyni zaten şeytanlıktan örümcek ağı ile kaplanmıştır, bir kaç belli şablon dışında düşünemez hale gelmiştir çoktan. İşte bu gerçek kötüler (bkz. http://www.isinalmanyadaniyi.blogspot.com/2012/04/eger-aptal-iseniz-bi-kot-bi-t-shirt.html ) bir araya gelip iyileri bezdirmeye çalışır, buna da yasalarda mobbing denir.

Dübel

Aslında benim en çok uyuz olduğum özellikleri de kibirleridir. Her fırsatta sınıf ayrımını vurgularlar, kendilerini üstün görüp bir b.k zannederler, diğer çalışanları it sürüsüne benzetecek kadar şuursuz, pervasız, fütursuz, terbiyesiz, ahlaksızlardır. Hatta onlarla aynı masaya oturmayacak kadar da eziklerdir aslında. Bu durumu en iyi anlatan mc ender ve mc erman olmuşlardır:

sınıf ayrımı yapanı da bize gönder
kıçına dübel çaksın erman ender

Dübel kelimesine bu kadar anlam yüklenen başka bir şiir yoktur herhalde..

Diğer bir faşolukları da sizi diğer çalışanların gözünde küçük düşürmeye çalışmalarıdır. Küçük beyinleriyle yaptıkları küçük hesaplar ile sizi diğer çalışanların oyuncağı etmeye, sinir bozmaya çalışırlar. Burda izlenecek en iyi yol da bence gidip olan biteni tane tane anlatıp hesap sormaktır. Zaten ne b.k yediklerini bildikleri için hemen savunmaya geçip masumu oynamaya başlarlar.

İşte, iş hayatındaki g.t oğlanlarının belli başlı özellikleri bunlardır.

Tüm bunlardan sonra bir daha düşündüm de az bile söylemişim oğlana.

Adam ol, adamın asabını bozma !!

Eyvallah..

18 Mayıs 2012 Cuma

BELE PUŞT GİBİN İBNE GİBİN Bİ ŞEY


Bu işte bir gariplik var ama ne? Sanki patlıcan projenin rayına girmesinden rahatsız, bir şeyleri bozmaya çalışıyor, bugün harroyu bozduğu gibi. Ama neden? Bu akşam papazın çayırı beni arayıp şımarığın kaçta çıktığımı sorduğunu söyleyince yine öncelikle bir öfkelendim. Ama sonra durup düşündüm (bkz. http://isinalmanyadaniyi.blogspot.com/2012/03/patlican-vs-damat-ferit-pasa.html  ) ve anladım ki bu adam benden korkuyor. Önce benim de içimde anlamsız bir korku peydahlanmıştı, ama sonra aslında onun benden korktuğunu anlayınca güldüm (içimden tabii, marketin orta yerinde kahkaha atacak halim yok, deli miyim ben?) Aslında benden korktuğunu telefonda konuşunca anladım, hem bir savunma halinde hem de ağzımı arıyor ibnetor. İlk başlarda benim oraya geçmemi hazmedemediğinden bozgunculuk yaptığını düşünüyordum ama bunun her insanın zaman zaman düştüğü dünya benim etrafımda dönüyor yanılgısından kaynaklandığını kısa zaman önce idrak ettim. Tabii istediği gibi at oynatamamak mutlaka bir rahatsızlık yaratıyordur ama bozgunculuğun ana nedeni bu olamaz herhalde. En güçlü sebeplerden biri Yaşar ne yaşar ne yaşamaz ile aralarının açılması olabilir, hem de ne açılma, sanırsın ki anasına küfür etmiş, hiç konuşmuyor mübarekler. Bunun temeli de kader gününde şımarığın ters köşeye yatmasına dayanıyor, bu muhtemelen o günlerde Yaşar ne yaşar ne yaşamaz hakkında ileri geri konuştu, adamı çileden çıkardı, aha şimdi de işler yoluna girdi, senin ki göt gibi dolanıyor ortalarda günlerdir. Tabii aslında tüm bu olayların tek bir sebebi var, o da patlıcanın katıksız bir göt oğlanı olması. Ya herhalde dünya üzerinde patlıcandan bu kadar nefret eden bir başka blog yoktur, elemanın bu kadar konuşulacak bir yanı da yok aslında ama bunları buraya yazmasam çatlardım J ama hissediyorum, o gün yaklaşıyor (bkz. http://isinalmanyadaniyi.blogspot.com/2012/04/nisan-ay-baharn-mujdecisidir-gunes.html )

17 Mayıs 2012 Perşembe

DOKTORLAR BİZİ NEDEN SEVMİYOR ?




Bi kere daha işe alımda bu işte bir cenabetlik var diye düşünüyorlardır kesin şımarığı karşılarında görünce. O böle gözlerini belerterek bakıyorsa doktorlara erkek olanların dalası kadın olanların kaçası geliyordur daha en baştan. Üstüne bir de insan kaynakları kendini tutamayıp o herkesin yalan olduğunu bildiği cevapları duymak için güya kişilik analizi yapacak sorularını sorunca yok ben almıyım diye düşünerek görüşmeden çıkılıyor, ama malum hayat şartları mecburen teklif kabul edilip işe başlanıyordur.

Ama daha ilk iş gününde patlıcana sorulan çok basit bir sorunun bile cevabının bu topraklarda çok zor olduğu görülünce pişmanlık duyguları yavaş yavaş gelmeye başlıyordur. Malum daha gariplerim patlıcanla mücadele yöntemlerini bilmiyor, karşılaştıkları aptalca durumlar karşısında cevap veremeyecek halde apışıp kalıyorlardır. Bir de giriş yaparken gerikalan gözüne çarptıysa taze doktorumuzun o anda iiisssyyyeeeeaaannnn duyguları hücum ediyordur beynine. Bir hassiktir çekip bir kaç gün daha sabretmeye çalışılıyor ama sonunda olm en ücra şark hizmetine gitmeye razıyım, yeter ki şu patlıcan uzak olsun diyip basılıyordur istifa.



Ne doktorlar geldi geçti, birinin yüzünü göremeden öbürü geldi, öbürünün adını duyamadan beriki geldi, berikine muayene olamadan diğeri vs.. vs.. bu böyle bir varmış bir yokmuş sürdü durdu, mübarekler jack shepard misali zamanda yolculuk yapıyorlar. Hurley ve kate geldi geçti, sıra jack shepard’ da.
           

Ya da onu bunu boş verin doktor tavsiyesini dinleyin;


9 Mayıs 2012 Çarşamba

Üzülmedim Desem Yalan Olur

Geldiğimden beri Orhan panpa ile birlikte en çok yardım eden birisiydi. Tabii sorumlu olarak bazı yardımları olacaktı ama o her zaman yardımını yanına hoşgörüsünü de koyarak yapıyordu. Hatta sevk ve idaresi o kadar fevkaledeydi ki anlayışını da koyarak yardımlarını hiç esirgemiyordu. Kuru kuruya pasta yemiyorduk sayesinde hep bi' çay bi' kola fanta oluyordu. Kendisinin de dediği gibi bi' nevi Lale Devri yaşıyorduk. Hiçbir zaman diğer koltuktaki yavşaklıklardan yapmamıştı, yapmak için de zaten o seviyelere düşemezdi. Çünkü bu benim değil çevredekilerin fikri-burada çok samimiyim-olduğu yere fazla geldiğini artık tüm şımarıkları koltuklarından edebilecek saha içindeki potansiyel tek tehditti. İşte tehdit kelimesi burada yazının tüm güzelliğini bozdu. 

Derken yılların birikintisi benim de boş boğazlığımdan da kaynaklı olarak geçmişin tozlu sayfaları tekrar açıldı. Geçmişten yola çıkarak gelecek kaygısı konuşuldu falan pişman derken patrona halil isyanı staylası ile bi' anda Lale Devri bitti.

Ne güzel ilk türk matbaası kıvamında ilk ambalaj bloğunu kurmuştuk, Sibel Can'ı da çağırıp sekonder alanda işçilere moral kıvamında Lale Devri çocuklarıyız biz adlı eseri seslendirme planları yapıyorduk, sonra Lale devrine kendimizi o kadar kaptırmışız ki ilk geçici ambalaj elçisi olarak hoşgörülü, samimi, yardımsever abimizi harroya gönderdik ama patrona şımarık isyanının bunu fırsat bileceğini tahmin edemedik ve masal burada son buldu.

Zaten bu saatten sonra Sibel Can yerine Halil Sezai'yi çağırıp isyeaeaeaeaeaean diye çığırtsak yeridir..

This is Calamity Jane

End of Lale Period // Coming Soon Kalamiti Jane Period

O gün zaten 16'layıp sabahlamış, 4 saatlik uyku ile Sibel Can'ın da verdiği heyecanla uykusuzluğu ve yorgunluğu umursamayarak gelmiştim. Aslında olacaklardan haberim vardı, sürekli konuşuyorduk ama bi' anda konuştuklarımıza fiiliyata dönüşmesi, masa-sandalye-pc üçlemesinin transpalet gidişinin ardından orada kalan boşluk sonrasında içimden derin bi "hassiktir" çektim.  

Bildiğin üzüldük, burulduk yalan yok. Sonuçta oturduğu koltuğa bile yavşaklığı bulaştırmış yeniçerilerin egemenliğinde, yalanın dolanın iftaranın saymakla bitmeyeceği, zor durumda duvardan başka sırtını dönecek başka kimsenin olmayacağı yalan rüzgarından hallice aşk-ı memnu tadında adını şımarık koydum kıvamında Ahmet Çakar'la dönüşü olmayan bi' yola giriyoruz.

Veda yazısını okuyunca üzüntüm, burukluğum iyice oturdu yerine. Yani ne demiş Bekir abimiz, "isyan etmenin faydası yok kaderin böyle eğ başını usul usul yürü şimdi". Ne de güzel demiş. 

Ama ofisler ayrı olsa da şımarık hepimizin şımarığı, blog hepimizin blogu  o zaman aynı dertlerde, kederde, gırgırda, şamata da buluşmak hatta devam etmek dileğiyle...

Other Calamity Other Games Big Games Under The Games During Games

7 Mayıs 2012 Pazartesi

VEDA YAZISI


Mayıs başlarken şöyle bir geriye dönüp nisana baktığımda öncelikle aklıma bezgin geçen martın sonunda verdiğim bomba gibi bir nisan sözü geliyor. O sözü de tuttuğumu düşünüyorum, iki kritik viraj dönüldü nisanda. Birincisi ukranyalılar (ömer üründül stayla) geldikleri gibi gittiler, ikincisi direkten dönen yeni bölümümüzde işler yoluna girmeye başladı. Direk demişken kılıçların çekildiği projenin karar gününde şımarığın ters köşeye yatması da projenin başarıya kavuşmasının yanında pastanın kreması oldu. Bunun yanında şımarık yine her bulduğu fırsatta huzursuzluk vermeye, fitne sokmaya devam etti. Bu iki olay için hafta sonu, resmi tatil, gece gündüz demeden çalışarak geçen ayın sonu da harcadığımız emeklerin karşılığı olarak iyi geldi ve yeni ayın başında gerçekleşen yer değişikliği ile mutluluk tavan yaptı. Aslında yeni ve muhtemelen sorunlarla dolu bir yola çıksam da kendimi charlie chaplin dansı yapacak kadar hafiflemiş ve enerjik de hissediyorum. Ayrıca her zaman kalplerimiz bir olsa da eskisi kadar yakın olamayacağımız dostları düşündükçe hüzünleniyor, öbür akıllıların başlarına geleceklerle ilgili de merak içinde bekliyorum. Pep ile belki de Barcelona altın çağını geride bırakırken, eski bölümümüzde de lale devrinin bittiğini söylersek yanılmış olmayız herhalde..