24 Nisan 2012 Salı

Eğer Aptal İseniz // bi' kot bi' t-shirt

İşte gerçek kötüler

Herkes dört dörtlük yöneticiye denk gelecek kadar şanslı değildir. Misal Sergio Pusscats bana aşıkken ve bütün herkes bunu bilirken neden benim yöneticim değil abiler şanssızlık diyorum lanet olsun..
Ne yazık ki, bulunduğu makama bilgi, tecrübe ve emeğiyle, ehliyeti sayesinde gelmemiş pek çok yönetici var. Sanırsın Einstein ölümsüz ve aramızda adam her yeri yönetiyor, böyle bi' kafa yok panpa, nato kafa nato mermer...
Bunlar, kifayetsiz oldukları için, sadece ‘emir kulları’ ile çalışmak isterler. Ona emir değil de kıçı geviş getirmek desek kimse niye öyle diyorsun demez...
Yani ‘doğru yere doğru adam’ değil, verilen kararın yanlış olduğunu bilse de ‘Aman efendim gene ne kadar güzel düşünmüşsünüz’ diye verilen işi yapar gibi yapacak adam isterler. Tabi adam derken adam demeye 1000 şahit lazım, var mı yok! O zaman adam da yok, o zaman bunlar ne? Adama benzemedik, sütü bozuklar #sertsekbenzetmeler
Kendisi yapmayacak zaten de, altındaki ‘isimsiz kifayetliler’e yaptıracak adama.  Cümlede ki anlatım bozukluğunu fark ettiniz mi?
Bu tür yöneticiler, ayrıca, buldukları (tabiatıyla kendilerinden de kifayetsiz) bu emir kulunun işini yapmasına zaten izin vermezler. Önce sandalyeden kıç kaldırmayı bilmek lazım sonra bakarsın işe güce, tabi onun içinde sevk ve idareye istinaden hoşgörü ve teknik bilgi, psikolojik yaklaşım, empati gibi şeyler lazım ama kifayetsiz olunca bunlardan da yoksun oluyorlar maalesef...
Her şeye karışır, sürekli müdahale eder, yol boyu kırk kere karar değiştirirler; en büyük tutarlılıkları tutarsızlıklarıdır. Benim haberim yok!
Ama bu, emir kulunu hiç rahatsız etmez, aksine işine gelir: Zaten kifayetsiz, korkak ve inisyatif kullanmaktan acizdir. O korkaklık patlıcanın yanına gidince ve patlıcan gelince öyle iğrençleşiyor ki o an oradan çıkıp gitmek istiyorsun ama bi' anda tarafına yöneltilen üstünlük hatırlatmak için sorulan saçma sapan bi' sual ile kendini sırıtırken bulabiliyorsun bu da gayet normal..
Sadece verilen emri yerine getirmekle yetinince, riske girmemiş olur. Risk mi Riks mi?
Verilen yanlış karar, yapılan yanlış uygulama (ki doğrusu nadirdir) cortlayınca da, kabahat yöneticide yahut da sadece talimatları yerine getiren emir kulunda olacak değil ya, ortaklaşa suçu yıkacak bir günah keçisi bulunuverir. Hadi onu işten çıkaralım?
Kifayetsiz yardımcı zaten yalan söylemeye, kifayetsiz yönetici de dinlemeye hazır ve alışıktır.Etrafını bu tür yala... pardon yardımcılarla dolduran yönetici, giderek, bırakın eleştirmeyi ‘tak deyince şak diye’ yapmayanlara tahammül edemez hale gelir. Beni hiç mi hiç sevmez? Ben ona bayılıyorum...
*
Eğer siz aptalsanız... Hey bize diyor sanırım?
Yani şirketin çıkarını gözetiyorum sanarak, yanlış karar ve uygulamaları alkışlamıyorsanız; koltuğunuzu korumanın ve terfi almanın yolunun işinin ehli olmaktan, işini hakkını vererek yapmaktan geçtiğini sanıyorsanız; sonunda benim kıymetim bilinir diye düşünecek kadar safsanız... şansınız yok demektir. Biz yine de böyle düşünelim de n'olur n'olmaz? Aklıma gelmişken eskiden bi' çizgi film vardı, lafalimpik olimpiyatları adında ve takımlar vardı. Takımın birinin adı da gerçek kötülerdi hani haberiniz olsun dedim...
Emir kulları sizi bir tehdit olarak algılayacaklar ve sizi, (sizin ulaşamadığınız ama onların sürekli beynini yıkadıkları) yöneticiye sinsi ve planlı bir şekilde gammazlayacaklardır. Bunun bi' kaç örneğini yaşadık ki önümüzdeki süreç bunun daha da fazla olmasına gebe ama kader bu...
Bir müddet sonra, etrafındaki bu yalancı halkasıyla gerçeklerden kopmuş olan yönetici, duyduklarına inanmaya başlar. İnanmasa bile, acilen bir günah keçisi bulunması gerektiğinin o da farkındadır. Bize içerden bi' adam lazım, içerden derken işletmeden...
Bu arada, yıldızınızın söndüğünü, ağır ağır kara deliğe dönüştüğünü anlamak kolaydır:Emir kullarının size karşı tutumlarına dikkat edin! Tespit budur...
Düne kadar, yani patron nezdinde itibarınız yerinde iken, ne olur ne olmaz diye, etrafınızda pervane olup yüzünüze gülen, sırtınızı sıvazlayanlar, odanıza uğramamaya, asansörde konuşmamak için cep telefonuyla oynamaya, koridorda sizi görmemiş gibi yapmaya, toplantılarda sizden uzak durmaya başladı mı... bilin ki tanrı katında rüzgar aleyhinize esmeye başlamış demektir. Misal inatla afiyet olsun, ısrarla günaydın diyenler, sümsük gibi arayanlar bi' anda casper olabilirler demek istiyor, bunu da zaman gösterecek bakalım...
*
Eğer siz çok aptalsanız...Yine bize diyor bak bak !!
Yani büyük bir istikrarla verilen yanlış kararları eleştirmeyi bir hak, hakkın ötesinde, şirketin çıkarları gereği göreviniz zannediyorsanız; 
Doğru bildiğinizi söylemeyi, dürüstlüğü marifet addetmeye devam ediyorsanız;
Yani, kendi çıkarlarınıza ters düştüğünü bile bile, işin gereğidir, şirketimin menfaatidir diye yöneticinizle ters düşmeyi göze alıyorsanız;
Hasılı (çok haklı olsanız da) şirketin çıkarını patrona karşı savunacak kadar akılsızsanız...
Hiiiç ağlamayın!
Ben de patron olsam, kendi çıkarını bile kollayamayan adamla çalışmam. Sanırım hep iyiniyet, hep güleryüz, hep elinden gelenin fazlasını yapma yerine biraz yanar döner ol, yalamalık yap, haberim yok mode on ol falan demek istiyor ama bunlar sonradan olacak şeyler değil ki yapında olacak ibnelik, yavşaklık. Ama sen şimdi yavşak ve ibneyi yanlış anladın hemen fark ettim. Neden mi? Bak yavşak derken bit demek istedim yani bi' nevi pislik, tiksinç, iğreaaançç misali. İbne derken de, ne olmuş yani Tayfur da Ersan'a ibne diyor ama yaptırım yok hatta ödül var, bak bugün battal reyiz de ibne dedi n'oldu hiç ödül falan yok. İşte hep iyi niyeti suistimal...

Yazının orjinali için Serdar Devrim'in kalemine sağlık mı desek ne desek nasıl derler bilmem ama helal olsun panpa desek daha bizden olacak gibi =)


bi' kot bi' t-shirt derken bundan bahsediyordum

13 Nisan 2012 Cuma

ŞİKAYET EDEN ZİHNİYET



Yanardağ kapalı, gerekli gereksiz çok konuşuyorsun ya. Dinlemediğimi ya da dinler gibi yaptığımı da belli ediyorum ama hala konuşmaya devam ediyorsun, bazen kasten insanı gıcık etmek için konuştuğunu düşünüyorum. Bir de çok fazla şikayet ediyorsun, en sevmediğim şey, şikayet edeceğine düzeltmek için bir şeyler yap. Neyse ki zamlardan sonra çenen şikayet kadar iş için de çalışıyor. Patlıcan eminim kulağına bir şeyler fısıldadı ama sonu hayal kırıklığı olabilir benden söylemesi.

Bugün özür günüydü herhalde, hızlı müdürden sonra akşam mağlup yuvakuran da geldi özür diledi. Patlıcana sordum böyle bir şey mi dedin diye, bunun çok basit bir şey olduğundan dolayı kabul ettiğini söyledi. Ya bırak artık bu ucuz oyunları, bu basit dediğin şeyi beni küçük düşürmek için yaptığını bal gibi biliyorum. Üstelik mağlup yuvakuran yalan söylüyor. Neyse sonuçta zararlı çıkan yine mağlup yuvakuran oldu patlıcana güvenerek. Zaten akıllı bir adam olsa bunu yapmaması gerektiğini yıllar içinde öğrenirdi, öğrenememiş. Ayrıca da şikayet konusunda yanardağ ile yarışır duruma geldi son zamanlarda, birader bırak vır vır etmeyi de işine bak, sonra böyle dansöz gibi kıvırmak zorunda kalırsın..

12 Nisan 2012 Perşembe

NİSAN BAŞLARKEN

Nisan ayı baharın müjdecisidir, güneş parıldar, çiçekler açar, insana mutluluk verir, tüm insanlık huzur, gelecek umutla dolar.



Gel gör ki bu 2012’ nin nisanı çok karamsar başladı, bunalımlarla dolu bir ay olacağı daha başından belli, kuzeyden gelen kara bulutlar şimdiden üzerimizi kaplamaya başladı. Ukrayna diyince herkesin yüzünde muzip bir gülümseme belirir, şimdi gelecek yaşlı ve şişman teyzeler o muzip gülümsemeye neden olan ablaların öcünü alacak gibi duruyor.



Bir yandan olağan işler tüm yoğunluğu ile devam ederken yeni bölümümüzde de operasyonlar yavaş yavaş başlıyor. bunu fırsat bilen patlıcan en usta olduğu dolap çevirme konusunda yeni manevralar yapma fırsatı buluyor. o pis beyninden neler geçtiğini çok iyi biliyorum ve bil ki adım atmak için doğru zamanı bekliyorum. kork olm benden...

8 Nisan 2012 Pazar

Episode 2:MD's


Koskoca şirket, milyar dolarlar, avrolar, makineler ya da makinalar, cihazlar, insanlar olaylar olaylar ama bi’ kargoyu getirtemiyoruz…. Diye başlarmışım yine=)

Kin of the King or King of the Kin Reyiz zaten bugün bayağı kızdı bana sonradan fark ettim. Demek ki neymiş, öyleymiş. Öyleyken öyle yapmamak gerekliymiş.  Ama yine de koskoca şirket, ufacık bi’ kargo… Yok yok tamam bi’ daha lafını etmem.

Gelelim bugünkü nohut yemeğinin faydalarına;

Marketten yoğurt alırken bakarsın son kullanması ne zaman diye, en ileri tarih olan hangisi ise onu alırsın,(Tanıtıcı reklam; Bim Dost Yoğurt)

Süt alırken bakarsın son kullanması ne zaman diye, “bozuk mu lan bu yoksa anaaaaam sirtacin süt değil mi lan bu” dersin( Burhan Altıntop stayla)

PC’ye parça alırsın, sonra o parçayı bi’ güzel bozarsın hatta “ben bunu yaparım la” diyerek bi’ güzel anasını bellersin ama olmayınca da anında yusuflarsın ve hemen “garantisi ne kadarmış lan bunun” diye sorarsın, üstünde bi’ etiket ararsın,

Devlete memur alırsın, polis, kaymakam, cart curt vs, bakarsın adam 30’undan gün almış mı, şu sınavdan bu puanı almış mı, bi’ nevi miad kontrolü gibi onu da kontrol edersin,

Bu liste bu şekilde uzar gider. Anlayacağın “miad” sen, ben, biz, siz, onlar farkında olmasak da gırgır-şamata yapsak da hayatın her anında bizimle birlikte yaşıyor. Biz bunu kabullenmiş ve olması gereken bi’ durum olarak yaşamaya devam ediyoruz.

Bu noktaya kadar her şey güllük gülistanlık gibi gözükebilir. İşte tam bu noktada susuz, sert, sek bi’ yazı vurgusuna geçiyorum. Artık episode 2 ‘nin kanlı sahnelerini gözler önüne seriyorum.

Yazının sek ve susuz olması fikri Orhan Akşam’dan çıktı, serin ve çok sert olması fikri de bendenizden çıkmıştır. Bilgilerinize sunar, keyifli bi’ yazı olmasını dilerim.


Gerikalan Gökyüzü’nün yıllardan beridir-benim gözlemlediğim 1 yıldır ama 5 yıldır olduğuna dair sağlam kanıtlar var- devam eden, karşısındakini deneme ve buna mutabık-ne demekse-olarak karşıdaki insanın kendine hakim olarak başlattığı sabır denemelerinin artık Guinness rekorlar kitabına girecek kadar geliştirmesi ile süregelen süreç, hafta pazartesiden cumaya kadar yine bizimle birlikteydi. Bizimle birlikteydi diye biten bi’ cümle okuduğum zamanlarda o cümleden hep umutla çıkmışımdır bugüne kadar. Ama karşımda ki hatta karşımızda ki bugüne kadar hiç karşılaşmadığım bi’ insan modeli. Hayır, insan dedim ama yanılmış olabilirim.

Normal şartlar, 22,4L 1atm 273K de, 7 milyar nüfustan gün almış, dünya ırkına mensup, basit sade saf  bi’ insanın, bi’ halk çocuğunun, bi’ garip vatandaşın bu kadar aptalca, dün gelmiş bugün denetime girmiş gibi, az önce doğmuş ama zorla baba yada anne söyletmeye çalışılan bebek gibi, gündoğarken şarkısına benzer gibi gibiyim dokunsalar ağlayacak çocuk gibiyim. Bak cümle devam ettikçe nasıl saçmalıyorum, nasıl sinirleniyorum, nasıl cinnetlerden cinnet beğeniyorum, dur dur sakinleşeyim to be continue yapıyorum hemen.

İnsan dedim ama bi’ insan başka bi’ insana üstteki paragrafta yazdıklarımı yazdırtacak kadar saçma sapan//saçmalık1//tavırlar içinde olamaz, olmamalı. 30 küsür yaşına gelmiş, hayatında izlemediği porno kalmamış, olmayacağını bile bile kurmadığı hayal kalmamış, 1 gün o koltuğa oturacağım diye oturmadığı kucak yapmadığı kucak dansı kalmamış bize benzeyen ama insan mı değil mi bilemediğimiz, insan olsa bile “lan bu işte bi’ ibnelik var” demekten kendimizi alamadığımız böyle garip bi’ cinsi bozuk ile karşı karşıyayız.

Ama Battal reyizinde dediği gibi o seni deniyor bile olsa, kasti bile yapsa, hatta 90+5 ‘te Arif Erdem gibi kendini yerden yere atsa, o da olmadı Yugoslav faulü bile yapsa oyuna gelmeyeceksin, sükunetini koruyacaksın. Bak sabır denilince nasıl kelimeler kullanıyorum. Sükunet olsun, mensup olsun bunlar güzel şeyler olmazsa sen bi’ de bunu gör battal kinci stayla =)

Yalnız ne giydiriyorum, aldım başımı gidiyorum, çekilin ben geliyorum. ccc PS ccc

Bu sek, susuz, sert ve serin yazıya ufak bi’ ara vermek zorundayım. Çünkü gerikalan gökyüzü yine bi’ yere sıçıp sıvamış, o yüzden ne diyoruz önce sabır sonra “mintaxla canım mintaxla

Advertorial reklam arasından sonra TRT FM de yine sizlerle birlikteyiz. Şimdi sizleri Saadettin Oktenay’ın naçizane güzellikteki sesinden “sevil neşelen sevme yanarsın” ile baş başa bırakıp, bi’ an olsun Gerikalan Gökyüzünün hiç geri kalmadığını, her şeye mantıklı yaklaştığını hissetmenizi diliyorum.

Mintaxla canım minaxla her zaman iyi gelmeyebiliyor ki #fatalerror verdirdi.

Yazının teee en başında örneklerle açıklamaya çalışıp, dikkat çeken isimlerle vurgulamaya çabaladığım miad konusunun, yıllarını geride bırakmış olanlar için neden sorgulamadığını hiç anlamıyorum. Ama 1 sn geçtikten sonra hemen anlıyorum ki sorgulamayı yapacak olan patlıcanın bile miadı dolmuş, kim kimi sorgulayacak diyorum, cevap veremiyorum.
Neyse şuradan rüzgarı alayım arkama, biraz daha giydireyim şu'na. Yalnız buna sadece ben giydirmiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Misal doktor bey diyor ki arıyorum Battalı yerinde yok, mecbur diğer tarafı arıyorum bu salaklardan biri açıyor, anlaşana kadar üstümü başımı yırtıyorum diyor. Hatta battalı sormak için aradığım zaman eğer yoksa işi ona anlatmaya gerek bile duymuyorum diyor. Neden diyorum. Salak diyor, ikisi de salak diyor yani. Ben salak demiyorum mesela, çünkü "salak" o yaşam tarzı için iltifat olur, hatta onu yüceltmek gibi olur.

Rüzgarla devam...
Bi' insana şans verilir eyvallah. Herkesin bi' şans hakkı vardır. Sana yıllar önce biri şans vermiş, sana sorsak o şansı ben yarattım dersin, sonra da kiliseye gidersin. Ben bu şansı tek jetonla oyunu bitirmeye benzetiyorum. Ama sen oyun devam ederken sürekli jeton atarsan hiç ölmezsin ve sürekli şansını yenilersin. Bunu ufakken, deyim yerindeyse "göt kadarken"-sözüm blogdan dışarı ama işletmeden içeri-hepimiz yaşamışızdır. Atari salonuna gidersin ve senin tek jetonun vardır. O jetonla oyunu olabildiğince uzun süre oynamaya çalışırsın.Kaybetmemek için elinden gelenin fazlasını yaparsın. Hatta atari salonuna gelirken kafanda oyunla ilgili stratejiler geliştirir, bi' önceki günden daha fazla oynamak için konsantreni artırırsın. Daha fazla olaya odaklanırsın. 

Ama bi' çocuk daha vardır ki çok uyuz olursun ona. Parası çoktur, kendisi boştur, ablası hoştur, ver fanı gitsin yani. Bu lavuk elinde 10 tane jeton ile makinenin başına oturur. Oyunu kaybetmek gibi bi' tasası ya da daha fazla nasıl oynarım diye bi' düşüncesi yoktur. Onun olayı "bak bende buradayım ve başka hiçbir amaca hizmet etmiyorum" 'dur. Oyunda yenileceği an hemen cebinden diğer jetonu çıkarır ve hop oyun hep devam eder. Hiçbir zaman kaybetme korkusu yoktur. Ama o salona tek jetonla gelen çocuk 'game over' yazısını gördükten sonra o anda ufak yaşta olmanında etkisiyle nasıl üzülür, nasıl saçmadır//saçmalık2//ama gelecek adına mantıklı bi' üzüntüdür.

Gerikalan burada salona 10 jetonla gelen ve bi' elinde o meşhur amerikan bebelerinin yediği hamburgerden olan stajyerden bozma tipiyle yer almaktadır. Onun dışındaki herkes hata yapmamak ve elindeki jetondan-işinden-olmamak için, varını yoğunu ortaya koymaktadır. Gerikalan ise bilerek yenilip-hatalar yapıp-nasılsa jetonum var diyerek-patlıcan da jeton oluyor burada-oyunun keyfini çıkartırken arkasında tek jetonla vakit kazanmaya çalışanları cinnetlerden cinnetlere sokmaktadır. Jetonların tamamını bitirince de zaten saçmalıktı deyip gidecektir.

Şöyle bi' baktım da bu yazı uzar gider, zaten sen ben uzatmasak bu yazıyı, yarın gerikalan gelir, tepenin tasını attırır, bi' de "saçmalık" der, mal mal güler, sonra sen yine alırsın klavyeyi elinin altına başlarsın Episode 3 'ü yazmaya. O yüzden burada kesiyorum dostlar.

Sabırlı olalım, belki geçer.