31 Mart 2012 Cumartesi

PATLICAN vs. DAMAT FERİT PAŞA


safım geri kalan dün patlıcanın benim değişikliği tasvip etmediğini yumurtlayınca önce biraz sinirlendim. ama bugüne kadar şunu da öğrendim ki bir olay karşısında ilk hissettiğin şeyler bir futbolcunun önemli bir maçın hemen ardından verdiği demeçler kadar saçma oluyor.(saçma demişken mart ayı içinde bir gün farklı kademelerden 3 farklı kişinin 3 farklı olay karşısında saçmalık yorumunda bulunduğu aklıma geldi, güzel bir enstantane idi). sonra düşündüm, ben seni külliyen tasvip etmiyorum be adam. senin beni tasvip etmemenin damat ferit paşanın Atatürk hükümetini tasvip etmemesi gibi bir şey olduğu kanaatine vardım.(bu arada sende de ne hırs varmış be kardeşim, az geri dur da başkaları da bir şeyler yapabilsin, başkaları da kendini geliştirebilsin, başkaları da insiyatif alabilsin, bıktırdın valla). ve ekşi sözlükte gördüğüm entryler sonrası benzetmenin cuk oturduğunu farkettim ve mart ayını bu post ile sonlandırmaya karar verdim, herkese sağlıklı bir nisan ayı diliyorum..

5.inkılap tarihi derslerinin vazgeçilmez deccalı, maceralarını vay namıssız nidaları arasında takip ettiğimiz bir nevi arsene lupen. bir de inkilap tarihi kitaplarında şöyle yarım yan dönmüş fesli redingotlu köstekli posbıyıklı bir resmi vardır ki ağzına çok cinsel organ çizilmiştir. her vesile ile vatanı satmış bundan bıkmamış utanmamış atatürk'ün karşısına her seferinde bir bölüm sonu canavarı olarak çıkmıştır. bu adamın sayesinde ferit isimli kişilerden tiksinmiş ve hep biraz mesafe ile bakmışımdır o kişilere. hoş bunun bir sebebi de rıfat ilgaz'ın bacaksız serisindeki karaktersiz ferit derler'di ama bu hususun konuyla bağlantısı endirektir. kendisi iyi eğitim almış hırslı ancak yetersiz bir kişiydi. kifayetsiz muhteris deyince de aklıma damat ferit gelir bakınız bu kadar tesadüf olamaz. ülkenin ve kendisinin ilerlemesini ingiliz yakınlığında bulmuş ve ingiliz muhipleri derneğini kurmuştur. tabi bu tür eforları taklaları karşılıksız kalmamış zaten oyuncak olmuş osmanlı devleti'nin sadrazamlığına emme basma tulumba gibi 18 ayda 5 kere gelmiştir. matah bir herif değildir ancak resmi tarihin bu ülkede en acımasızca şamarladığı adamların başında gelir bakın 30 saniyede yazdığım entry'ye hırsımı alamadım ekrana da iki tane patlatmak istiyorum evet sersem bir kişiyim
.................................................................................
12.vahdettin'in kayınçosudur.daima dünyaya bir türk olarak gelmektense ingiliz olarak gelmeyi yeğlemiştir.beyni az çalışmakla birlikte vaktinin büyük bir bölümünü saçlarını biriyantinlemek kadınlarla gezme tırnaklarını törpülemek ve kendi çapında katıldığı davetlerde birilerini güldürebildiğini sanmakla övünür.artan vaktinde ise evrak imzalamıştır.
....................................................................................
17.padişah vahdettin' in ifadesi ile dünyada bulunan üç melundan biri. diğer ikisi padişahın kız kardeşi yani damat ferit'in eşi, diğeri bu ikilinin oğlu, padişahın yiğeni sami. tarihimizin hafızalarda pek hoş anılar bırakmamış karakteri.
....................................................................................
18.vahdettin'in 5 kez görevlendirdiği, batıya olan ilgisiyle tanınan, sevr anlaşmasını imzalayan ve ingilizlerin bir nevi maşası haline gelmiş sadrazam. istiklal savaşından sonra diğer (bkz: yüzellilikler) ile birlikte türk vatandaşlığından çıkarılmıştır, hainliği bir yana korkaktır.
.....................................................................................
19.dahiliye nazırı olduğu balkan harbi esnasında gönüllü olarak orduya yazılmıştır. görevi mi? edirne'de konuşlanmış birliklerimize "rumeli bizim vatanımız değil, neden onlar için ölelim ki?" fesadını aşılamak. mehmed şükrü paşa, hatıratında bu adamın ne boklar yediğini harfiyyen yazar. bu dalavereleri sonrası damat feriti huzuruna çağırıp yaptıklarına bir dakika daha dayanamayacağını, edirne'de kaldığı takdirde kendisini derhal idam edeceğini söyler. damat ferit de çekip gider.

30 Mart 2012 Cuma

Hatalar Zinciri

Mart'ın son günlerini geri de bırakırken, o meşhur bahar yorgunluğundan mıdır nedendir bilmiyorum ama bu hafta Orhan Akşam dışında, Kincilerin kincisi Battal reyiz de dahil fazla efor sarf etmeden haftayı sonlandırdık. Tabi bu durum bana göre böyle olabilir, çünkü ülkede ki tüm halı sahalar da dahil olmak üzere boş araziler, tarlalar, D-100 karayolları, TEM, E-5, E-6 falan 1 haftalığına bana bağlı olarak uzmanlık alanımdaki saha kontrollerine girdiği için efor sarfetmekten çok çenemi yordum. Dişlerim de bi' fena bi' fena olmuş çene yorulunca o da yıpranmış, tam da şopara gitme vakti=)
Derken haftanın son gününde es kaza karambole, tarlaları sürdükten sonra-aziz başkan stayla-bi' kaç saatliğe oturumuma geçtiğim anda başıma geleceklerin biraz farkındaydım sanki. Olaylar tam da şu şekilde gelişti. Ekran pusulu bi' görüntüye döner, remember yapılır ve her zaman tipi çok merak edilen o dış ses konuşmaya başlar. "Bence olaylar şöyle gelişti."

O dosya ile göz göze geldim ve alıp almamakta tereddütlüydüm, önce bugün aklıma gelen lakabı dongi dongi diyerek makarasını yaptığım-taklidini de yaparım çok basit-yanardağ kapalıya bıraksam mı diye düşündüm. Ama yok lan şurada oturuyoruz, bize yakışmaz alalım dosyayı dedim, sonra serileri falan kontrol ettim. O ara yine ofis içinde tuhaf bi karambol havası esti, giren çıkanlar oldu, arada inatla mesaj yazan bi hızlı müdür vardı. Derken, foil'i imzalamak için aradım ama bulamadım, yere baktım yok. Dosyanın ilk sayfasına baktım yok. Diğerine baktım yok. Nerede lan bu dedim sesli bi şekilde ama o karambolde kimse ne saçmalıyorsun olum demedi. Derken teeeee bilmem kaçıncı sayfadan buldum ve direk imzayı çaktım. Sinirden hiç bakmadım. İtiraf ediyorum, çörçili denedim. (bu arada çörçilin kim olduğunu da söylemiş oldum.)

Sonra patlıcan şımarığın yanına işletmemizde ki bi konuyu arz etmek için-pixel üvey-gittiğimde yüzüme foil olayını vurmasını inanın ki hiç umursamadım. Çünkü o an king of the kinciler ' den Battal reyizin gazındaydım ve Patlıcanın ne dediği ile ilgilenmiyordum. Yani bu yazının buraya kadar taşınması ile patlıcanın olanı biteni yüzüme vurması ve olayı patlıcan taşıyanlarla alakası olmadığını anladım.

Neyse ya konuyu bayağı uzattım, dallandırıp saçmaladım. Ama patlıcanın benim imzamın olduğunu bildiği halde bilmiyormuş gibi davranıp bana böyle saçma sorularla gelmesi hiç umrumda değil ki diğer yalamaların bunu ona yetiştirmesi ile hiç ilgilenmiyorum.

Peki neyle ilgileniyorum?

O an hızlı müdürle çok makara yaptım, cezamı buldum diye düşünüyorum, batıl inançlarım var böyle.

Kendime yakın gördüğüm dostlarıma karşı böyle bi durumda karşı karşıya gelmek ve devamında dostların beni direk eleştirmekten istememelerini fark etmek... bu anda yerin dibine girsen daha iyi. Şöyle 10-15 kat aşağı doğru insem falan.

Bu yerin dibine girme olayını eyfidi yapılan bi yurtdışında da yaşamıştım, hadi o zamanlar yeniydim falan ama yine de 2-3 gün etkilenip rüyamda falan görmüştüm.

Demek istediğim tam olarak anlatamamış olabilirim ama anlayışınız için teşekkür ederim.

Yarın sarıyer'e de nasıl gideceğim, hiç bi' fikrim yok=)

28 Mart 2012 Çarşamba

MART AYI BİTERKEN

Valla martın sonunu zor getirdik, boşuna dememişler mart ayı dert ayı diye. mübarek 31 çekiyor bir de 31'i cumartesine denk geliyor, hepten bunalttı yani. öncelikle tepedeki belirsizlik aşağıya zamların gecikmesi olarak yansıdığından başta yanardağ kapalı olmak üzere isyanlardayız, önümüzü göremiyoruz, acil belirlensin artık şu zamlar. ha belirlendiği zaman da kimsenin memnun olmayacağından adım gibi eminim. neyse en azından konu değişir. bir başka belirsizlik de bizde var, taşlar yerinden oynayacak ama hangi taş nereye yuvarlanacak belli değil, böyle arafta kalmış ruhlar gibi hissediyorum, bu da son zamanlarda beni biraz geri kalan gökyüzüleştirdi galiba, bazen kendimi uyuz uyuz oturup masada boş işlerle uğraşırken buluyorum, hatta bugün müzik filan çaldım odada. ama hayatta öğrendiğim şeylerden biri beklemeyi çok iyi bilmek lazım, hele ki böyle her gün her türlü değişimin olma olasılığı olan zeminin kaygan olduğu yerlerde, beklerken de işine bakmak lazım tabii. şu ay bitsin söz nisanda bomba gibi olacağım, Allah' tan panteliç ve orhan akşam var, sahada basmadık yer bırakmadılar, xavi iniesta gibisiniz Allahıma.. xavi iniesta demişken geçen sene bu zamanlarda barcelona ve ispanyayı konuşuyorduk, bu sene yine aynı zamanlarda ispanya konuşuluyor çok gereksiz bir sebepten, umarım seneye gideceğimiz için yine ispanyayı ve barcelonayı konuşuyor oluruz. bu ay yine benzer bir sebepten daha doğrusu sonucu bu oldu; bir de kadına şiddet vakası yaşandı, ama her zaman içimizde küçük de olsa bir şüphe kalacak bu işin belki de erkeğe şiddet olduğuna dair. bu arada her zamanki rutin yoğunluğa ek olarak harroda kılıçlar çekildi,paul scholes, oliver harald, stefano morrone ve ekibi bizi terk etti gitti, mülayim ve sihirli lamba da uğramaz oldular, kaldık el elde baş başta, öyle arada bir kaç boynu bükük mail ile idare ediyoruz işte. başka ciddi bir iş de aylar süren uzun çalışmalardan sonra kayıt kuyut sistemi tamamen değişti, hakikaten üzerimden büyük bir yük kalktı, bir ara hiç bitmeyecek sanmıştım, hatta rüyalarıma giriyordu ama neyse ki son halini verdik merete, şimdi saatler süren imza seansları var, sonra düzlüğe çıkacağız inşallah, hatta bu üzerimdeki yorgunluk bu iş bittiği için mi diye bile düşünüyorum bazen. genel vaziyet budur, unuttuğum şeyler vardır diye topu xavi ve iniestaya aktarıyorum, orhan akşamın postlarını da dört gözle beklediğimi bir kez daha vurgulamak istiyorum. ve yazımı bu kadar barcelonadan bahsetmişken bir kaç güzel barcelona fotoğrafı ile bitiriyorum. sağlıcakla kalın dostlar...









25 Mart 2012 Pazar

BUDUR



bu güzel hafta sonunu hafif rüzgarlı, daha çok güneşli ve mangalsız bir piknikle çatalcada tamamladık. bayağı görmemişler gibi hava da tam ısınmadan kendimizi kırlara attık. temiz havada yemekten sonra lezzetli bir çayın pikniğin en güzel tarafı olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

doğada elektrik işleri de çok basit. öyle arıza numarası, sabah toplantıları, uzun beklemeler, aç kapa düzelt filan yok. çorabı çıkarıp toprağa basıyorsun. olay budur..

24 Mart 2012 Cumartesi

KISIR DÖNGÜ


bugün 12-17 vardiyasını büyükçekmece sahilde geçirdim.. çoluk çocuk saatlerce sahilde vakit geçirdik. kasvetli geçen kıştan sonra gerçekten ihtiyacımız olan güneşli bir etkinlikti. ve eve döndükten sonra orda geçirdiğim saatlerde gram işi düşünmediğimi farkettim. insanın buna kesinlikle ihtiyacı var. işyerinde geçirdiğimiz zamanlarda genellikle gerçekten uzaklaşıyoruz ve dışındaki zamanlarda gerçeğe geri dönüyoruz bence, düşüncelerimiz daha sağlıklı hale geliyor. eğer iş yerini ve orda olan biteni, orda ki karakterleri çok kafaya takarsanız saçma sapan entry' ler olabiliyor (bkz. miadı dolanlar:)ve şuna da bir kez daha inandım ki hafta tatili kesinlikle 2 gün olmalı, bu cumartesi çalışmasını çıkaranın Allah bin belasını versin. ben de çok cumartesi dahil vardiyalara ve cumartesi hatta pazar mesailerine geldim, ne çalışıtığından ne tatilden bir bok anlamıyorsun, öyle yuvarlanıp gidiyorsun.. nedir lan bu hırs, nereye kadar üretim, ürettiğin şeye insanların ihtiyacı var mı acaba gerçekten, belki de senin yarattığın yaşam koşulları yüzünden insanların senin ürettiğin şeye ihtiyacı oluşuyor, ahlaklı olun biraz a.q.

23 Mart 2012 Cuma

YOK ARTIK LE BRON JAMES



Memleket James' in memleketi değil ama ne yapalım deyim böyle yerleşmiş.. az kuzeyde sacremento, az güneyde kobe olacak, okyanustan biraz içeri devam ettiğinde las vegasa varacaksın, düşün ki google maps açıldığında ilk gözüne çarpan yer burası, neyse fazla uzatmayayım california eyaletinin san francisco kazası burası; az da olsa burda yaşama fikri heyecan verici her türlü zorluğuna rağmen. demek ki gidesim aşağıda saydığım nedenlerden hiçbirinden gelmemiş, gerçekten bir gitme durumu varmış da ben yeni öğreniyorum :)

22 Mart 2012 Perşembe

GİDESİM VAR

Bahar yorgunluğumudur, belirsizlikmidir, yoğunlukmudur, hastalıkmıdır, karışıklıkmıdır, mutlulukmudur, üzüntümüdür nedir sebebi bilmiyorum ama acayip gidesim var; patlıcanın her an arkandan iş çevirme potansiyelindenmidir, tamam her yerde bunlardan mutlaka vardır ama bu kadar yakınında gerikalanın insanı çileden çıkaran vurdum duymazlığındanmıdır, yanardağ kapalının sinsilik akan tavırlarındanmıdır, her şeyin yarım yamalak oluşundanmıdır, herkesin ucuz işler peşinde koşmasından, kendini bir bok zannetmesindenmidir, öyle bir an geldiğinde en yakının olarak düşündüklerinin bile seni satacağını bilmenin ağırlığındanmıdır, tüm günü kalamiti jane ile geçirmiş olmanın hafifliğindenmidir, eninde sonunda burdan bir şekilde gideceğini ya da her şeyin boş olduğunu bilmektenmidir... sebebi nedir bilmiyorum ama tek bildiğim şey feci şekilde gidesim var. Öyle şiirdeki gibi başka türlü bir yer olmadığını da biliyorum üstelik... neyse ki dostlar var, yoksa hiç çekilecek çile değil...

16 Mart 2012 Cuma

MİADI DOLANLAR



Beavis ve Buthead, sizin bile hayata bakışınız gerikalan gökyüzünden daha anlamlı, siz bile ondan daha sevimlisiniz ve tabii ki daha eğlencelisiniz.

Geri kalan gökyüzü tam miadı dolan ilaç gibisin, sistemde görünüyorsun ama gerçekte hiçbir işe yaramadan imha edilmeyi bekliyorsun. bir de depoda yer kaplıyorsun, bir de en uyuz yanın insanların kafasını meşgul ediyorsun.


sen herkesi kendin gibi aptal mı sanıyorsun, yıllardır asalak gibi milletin sırtından geçin git bir de üstüne üstlük sağdan soldan duyduklarınla boş hayallere dal.

biz senin ciğerini biliriz, salağa yata yata iyice salaklaştığının farkında değilsin.
ama artık miadın doldu, miadı dolan her şey gibi sen de hakettiğin yere gideceksin..



ha bir de şunu da bil bugüne kadar çektirdiğin ızdırabın karşılığı şudur:



nacizene tavsiyem de daha az otuzbir çekmen, belki bu şekilde beynin apış arandan kafana çıkabilir..

Listede 835 görünüyor ama fiili olan 3511


15.45'te Bulgaristan ilçeler arası motor yarışması şampiyonu şöeeeeeferrr Ali'nin-Kibariye stayla-ortalığın tozunu atarak şopar memlekette beni indirmesiyle, yüzüme gözüme gelen kar tanelerine rağmen eve Usain Bolt deparları atarak gelip bu yazıyı sıcağı sıcağına sinirimle sağa sola kaya kaya yazmak isterdim. Ama bazı özel nedenlerden dolayı vakit olarak geciktim. Zaten sinirimden de eser kalmadı. O zaman yazmıyorum arkadaş diyecektim, ama yoooooookkkkk yazacağım arkadaş, Orhan Akşam yazmamakta ne kadar kararlı ise ben yazacağım. Bak şimdi!

İşleri hallettim, yedim içtim, bi' daha işleri hallettim, ayar çektim ve aldım klavyeyi parmaklarımın altına verdim fanı ve veriyorum.

Her Cuma olduğu gibi bu Cuma da filli fotodan panoya benzemedik yerde ki listeye 835 diye yazılmışım. Malum döngüdeyiz sorun yok. Ama haberim yok ki listedeki saatler ile sisteme düşen arasında fiili bi' adet trakya moronu varmış. Operasyon sorumlsuna sordum; adam Skoko bey o türünün son örneği olduğu için gözümüzden kaçmıştır dedi.

Her neyse örtüşmezliğin nasıl olduğuna neden ve niçin kaynaklandığına geleyim. Nasıl, neden ve niçin yan yan olmadılar. Bugün sabah one on one kaldık Gerikalan Gökyüzü ile. Ben bi' yandan yıllardır rahatsızlık duyduğum yapım gereği iş geciktirmemek adına bi' an önce-10:00 olmadan-programı mümkün olduğunca tutarlı şekilde ayarlayıp göndermek peşindeyim ve ve ve bu moron belediyespor malzemecisinin stajyer yamağı da bu durumdan haberdar olmasına rağmen aynı anda gelen onaylar, üskayıtları, telefondan ve lyncten gelen aç kapa işlemleri, hatlarda ne var sorusunun her an gelme olasılığının verdiği gereksiz sinir bozgunluğu, işçi ve havuz problemlerine sanki hiç orada yokmuş gibi davranması ile yılın en neyi desem bilemedim artık sen düşün o ödülü almayı garantiledi işte.

Lan orada olmasan ben zaten bu kadar cinnete girmem, sakin sakin yaparım işi gücü ayarlarım hiç de sorun yapmam. Ama sen orada zeki mürenin göt fırçası gibi oturup da, elini sıcak sudan suya sokmayacağının garantisi almış yeni gelin gibi oturup da, işe bugün sabah 8.20 de ilk kez başlamış yetmezmiş gibi önüne 8.30 da kapanması gereken acil iş gelmiş apışmış kalmış gibi oturup da...bu liste uzar gider ama bu adı üstünde hayattan Gerikalan Gökyüzü böyle devam eder.

Günün anlam ve önemini belirten müzik arası;


Bu konuya nereden geldim. Hani hep diyoruz 3511 yeni sistem sonrası yorucu olmaya başladı. İşte bugün sanki 3511 gibi bi durum yaşadım. Hem de 3511 de hiç olmayan telefon trafiği bugün İstanbul trafiği gibiydi. Onu da eklersen iyice işler fatal errora kadar gidiyor ve sonuçta internal reason error diyerek bi gülümse alıyor.

Öyle işte ya bi' sinirlendim yazayım dedim ama kırmançi Gerikalana hiç muhtaç kalmadım, hızımı alamadım, gittim 55.000 tane de öğretmen atamışım.

2 Mart 2012 Cuma

HAKSIZLIĞA UĞRADIĞINI DÜŞÜNEN ZİHNİYET



eski dostlardan biri gerikalan gökyüzünü açgözlülükle hamburger yiyen amerikalı çocuğa benzettiğinde hem düşünmüş hem de gülmekten yerlere yatmıştık. komik olan çocuğun şişman olması değil tabii ki, komik olan bu olaydaki zihniyet: hem hiçbir şey için kılını kıpırdatma, hem de her şeyin en iyisini hak ettiğini düşün. buyrun burdan yakın:

http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=137262